Home » Halil ÇAKIROĞLU: Hiçbir önlem devrimci yaratıcılığın üstünde değildir.
H. Çakıroğlu

Halil ÇAKIROĞLU: Hiçbir önlem devrimci yaratıcılığın üstünde değildir.

 Açıklama: 1993 Şubat ayı içerisinde Nevşehir ve Bayrampaşa hapishanelerinde 2 büyük firar eylemi gerçekleşti. Gerçekleşen bu firar eylemleri egemen sınıfları ve koalisyon iktidarını şoka sokarken, onun boyalı basınında da büyük yankılara neden olmuştu. Devrimci-demokrat kamuoyunda ise coşku ve heyecanla karşılanmıştı. Nevşehir Hapishanesi’nde uzun çabalar sonucu kazılan tünel aracılığıyla 18 komünist-devrimci tutsak özgürlüğüne kavuşurken, Bayrampaşa Hapishanesi’nden ise 7 komünist-devrimci yaratıcı bir yöntemle firar etmişti. Bayrampaşa Hapishanesi firar eylemi sonrası Halil Çakıroğlu ile karşılaşma olanağı olan bir Partizan tarafından yapılan Özgür Gelecek gazetesinin 1-15 Nisan 1993 tarihli 1. sayısında yayınlanan röportajı paylaşıyoruz.

– Nevşehir ve Bayrampaşa cezaevlerinde gerçekleşen firarlar, egemen sınıfları ve onların iktidarını sarsarken, biz devrimci-demokratlarda büyük bir sevinç yarattı. Bu firar eylemi sizde ne gibi bir etki yarattı?

 – Her şeyden önce şunu belirtmem gerekir ki, egemenlerin gelişen mücadeleyi bastırmak amacıyla biz komünistlere, devrimcilere yönelik saldırıları bütün hızıyla devam ederken, doldurdukları zindanlarını parçalayıp, kavganın sıcak ateşine uzanmak, bu firarilerden biri olmak dışında sadece bir devrimci olarak bende de büyük bir coşku yarattı. Tabi ki, egemenlere bu tokadı indiren devrimcilerden biri olmak, yaklaşık 2,5 yıldır ayrı kaldığım sıcak mücadelenin içinde yeniden yer almak, bu coşkumu daha da artırıyor.

 – 2,5 yıldan beri özgürlüğünüzden koparılarak, zindanda olduğunuzu söylediniz. Cezaevi öncesindeki, devrimci yaşamınızı anlatır mısınız?

 -1987 yılında, çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının öncü müfrezesi TKP/ML’nin saflarında örgütlü faaliyet içine girdim. Daha önceki yıllarda çeşitli devrimci örgütlerle belli ilişkilerim olmuş olsada, siyasi çizgileri ve mücadeleyi ele alış biçimleri, dünya görüşüme ters olduğu için, bu yapılarla örgütlü bir mücadele içerisine girmedim. Yakalandığım dönem TKP/ML’nin İstanbul Askeri Komitesi içinde yer alıyordum.

 -Nasıl yakalandınız?

H. Çakıroğlu

 – Bir kamulaştırma eylemi sonrası, polisle girilen silahlı bir çatışmada yakalandım. Bilindiği gibi partimizin yürüttüğü mücadele esas olarak halka dayanıyor. Ama çeşitli dönemler, özellikle faaliyetin yüklü ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla düşmandan zorla ele geçirme politikasını da savunuyoruz. Böylesi bir yüklü ihtiyacı karşılamak amacıyla, Partimiz, tamamıyla halkımızın emeği olan bir kısım parayı kamulaştırarak faaliyetin ihtiyaçlarını giderme kararı almıştı. Eylemi başarıyla gerçekleştirmiştik. Ama olay yerinden uzaklaşırken işlediğimiz bazı hatalar sonucu düşmanla karşılaştık. Girdiğimiz çatışmada yaralı yakalandım.

 -Yaralı yakalandığınızda gerekli tedaviniz yapıldı mı, işkenceye maruz kaldınız mı?

 -Çatışmada benimle beraber iki arkadaş daha yaralanmıştı. Önce bizi direkt Gayrettepe’ye götürmek istediler. Ama daha sonra olay yerine gelen gazetecilerin yaralı halimizi fotoğraflamaları nedeniyle, polis kamuoyundan gelecek tepkiyi düşünerek bizleri Haydarpaşa Hastanesine kaldırdı. Burada bir gece kaldık. Kurşunlardan biri vücudumda kalmıştı. Adi bir pansuman ve verilen iki serumdan başka tedavi görmedim. Polis beni almak için sabırsızlanıyordu. Doktorları sıkıştırarak, onlardan gerekli onayı almak istediler. Doktorlar kararsız kalınca, kararı bana bıraktılar. Polislerle kapışmak, onları kendi inlerinde yenmek için sabırsızlanıyordum. Kabul ettim. Yakalandığım dönem ve daha sonrasında tedavi görmedim. Vücudumdaki kurşun halen çıkarılmış değil. Gayrettepe’den gelen bir insana “işkenceye maruz kaldın mı?” diye sormak, bırakalım devrimcileri, geri kitlelerce bile garipseniyor artık. Oradan geçen her insan gibi, tabi ki ben de işkenceye maruz kaldım. İşkence biçimleri ve yöntemleri kamuoyunca bilindiği için bunlara girmeyi gereksiz görüyorum.

 – 3-4 yıllık sıcak mücadeleden sonra yakalanıp, cezaevine girmeniz sizde ne gibi bir etki yarattı?

 – 3-4 yıllık gibi kısa denilebilecek bir devrimci faaliyet sonrası yakalanmıştım. Ama bu süreç içerisinde partimden, yoldaşlarımdan kazandığım çok şey olmuştu. Yani yakalandığımda mücadelenin bedelini ödemeye hazırdım. Cezaevine, partimizin kızıl direniş geleneğini yaşatarak girdiğim için mutluydum. Ama tam da çeşitli hatalarımı aşıp, partiye devrime ve halkıma daha yararlı bir faaliyet yürütmeye başladığım bir zamanda yakalandığım için üzgündüm. Ayrıca geride yapılacak birçok şeyler bırakmam beni daha da üzüyordu. Ama tüm bunlara rağmen daha dar da olsa, yeni bir mücadele alanındaydım. Bu açıdan moralim yerindeydi.

 -Cezaevi nasıl bir mücadele alanı?

 -Bir devrimci için hayatın her alanı mücadele alanıdır. Çünkü, devrimci olmak, var olanı, dayatılanı kabul etmemek, değiştirmek için mücadele yürütmektir. Hayatın her alanında olduğu gibi cezaevinde de düşmanla devrimciler arasında açık bir çatışma var. Düşman yakalanan devrimcileri teslim almak kimliksizleştirmek ve böylece mücadeleden koparmak istiyor. Bunun için her türlü zulmü reva görüyor. Devrimciler zindanlarda da zorbanın zulmünü kırma mücadelesini veriyor. Ayrıca düşmanın zindanlarında da dışarıdaki mücadeleye karşı olan görevlerimiz bitmiyor. Esir bir devrimci için, dışarıda süren mücadeleden kopmak ölümdür. Katabileceğimiz her şeyi mücadeleye katmak için büyük uğraşlar veriyorduk. “Yeni bir mücadele alanı” derken bunları kastediyorum.

 -Cezaevine girdiğinde firar edip, özgürlüğe kavuşabileceğini düşünüyor muydun?

 – Tabi ki düşünüyordum. Bir kavga adamı için özgürlüğün anlamı büyüktür. Biran önce sıcak mücadelenin içinde yer almak bizler için en büyük tutkudur. Bu tutku cezaevine giren her devrimcide olduğu gibi bende de vardı.

 -Bayrampaşa cezaevinde daha önceden de çeşitli firar eylemleri gerçekleşmişti. Birçok firar eylemi de yarıda kalmıştı. Tüm bunlardan dolayı, kamuoyunda Bayrampaşa cezaevi “yol geçen hanı” olarak ismini duyurmaya başlamıştı. Bu olgu egemen sınıfları ve cezaevi yönetimini oldukça yıpratmıştı. Kaçışları engellemek için yoğun önlemler alındığı kamuoyunca biliniyordu. Tüm bu yoğun önlemlere rağmen nasıl kaçabileceğinizi düşünüyordunuz?

 -Bayrampaşa cezaevi için kullanılan “yol geçen hanı” benzetmesi, aslında gerçeğe aykırı düşüyor. Sizin de belirttiğiniz gibi daha önceki süreçlerde Partimizin ve çeşitli devrimci örgütlerin firar girişimleri olmuştu. Her yeni girişim düşmanın yeni önlemler almasını beraberinde getiriyor. Alınan yoğun önlemler nedeniyle, firar olanakları neredeyse sıfırlanmıştı. Ama devrimciler, imkânsız olanı yenme yeteneğine sahip olan insanlardır. Kaçış yolunu bulmak öyle kolay olmadı. Zaten kolay olsaydı 2,5 yıl beklemezdik.

 -Peki bu 2,5 yıllık süre içerisinde, firar girişimin oldu mu? İmkânsız dediğin önlemler umudunu kırmış mıydı?

 – Çeşitli tasarılar kurduysakta, teşebbüste bulunmamıştık. Çünkü her tasarımız olanaklarımızın darlığı ve alınan önlemler nedeniyle, pratiğe geçirilemiyordu. Ama hiçbir dönem umudum kırılmadı. Mücadele dışarda bizi bekliyordu. Aramızdaki duvarları şu veya bu şekilde kırma çabası içerisindeydik.

 -Merak ediyorum cezaevinden gardiyan elbisesiyle mi kaçtınız?

 -Hayır. Bu gerçekleştirdiğimiz firar sonrası acizlik içerisine giren egemenlerin bir oyunudur.

 -Firar eyleminiz, aniden gelişen bir eylem miydi, yoksa uzun bir hazırlık dönemini kapsıyor muydu? Nasıl bir hazırlık dönemi yaşadınız?

 -Daha öncede belirttiğim gibi firar sürekli düşündüğümüz bir olguydu. Bu açıdan aniden gelişen bir eylem değil, daha önceki birikimimizin bir ürünüydü. Nasıl bir hazırlık sürecini yaşadığımıza girmek istemiyorum.

 -Firara ilişkin içerden yardım gördüğünüze dair iddialara dair ne diyorsun?

 -Cezaevi idaresinden ve gardiyanlardan yardım gördüğümüz iddiası gerçek dışıdır. O kadar önleme rağmen, nasıl kaçtığımızı şaşıran egemenler, acizliklerini gidermek için suçlu yaratmaya çalışıyorlar. Cezaevi yönetimine getirilen insanların ve gardiyanların nitelikleri biliniyor. Hiçbiri devrimcilere yardım etme çabası içine girmez. Onların “ihmalkarlık” dedikleri ise, devrimci yaratıcılığın önüne geçememektir. Ne kadar önlemler alınsa da, devrimci yaratıcılık bunları aşmanın yolunu bulur.

 -Nevşehir ve Bayrampaşa firar eyleminden sonra cezaevleri ile ilgili yeni yasa tasarısı çıkartıldı. Hücre tipi cezaevleri gündemde ve kısa vadede birçok önlem alınması planlanıyor. Bu durum özgürlük mahkumlarının firar eylemliklerini nasıl etkiler?

 -Hücre tipi cezaevleri firarlarla birlikte gündeme gelmedi. Devrimci tutsakları “uslandırma” çabası içerisindeki egemenler, onları “Avrupa standartları” kandırmacasıyla “tabutluklara” koymayı uzun zamandır planlıyordu. Bu yönlü belli girişimlerde de bulundular. Ama her girişimleri devrimci tutsakların ve devrimci-demokrat kamuoyunun mücadelesi ile geri tepti. Tamamen meşru firar eylemleri bahane edilerek devrimci tutsaklar üzerinde yeni oyunlar oynanmaya çalışılıyor. Esasen bu firarları önleme girişimi değil, devrimci tutsakları diri diri tabutluklara gömme girişimidir.

 Kamuoyu olaya bu yönlü yaklaşmalı. Devrimci tutsaklarla omuz omuza mücadeleye katılıp, egemenlerin bu oyununu alt etmeli. Bu daha önce başarıldı. Bir kez daha başarılacağına inanıyorum. Bu tür önlemlerin firarları nasıl etkilediğine gelince; yeni firarlar yaratılacaktır. Hiçbir önlem devrimci tutsakların bu tutkusunu alt edemez. Hatırlarsanız daha önce de Metris cezaevi için “kuş uçurtmayız” diyorlardı. Ama yoldaşlarımızın olağanüstü yaratıcılığı bu “kuş uçurtmayız” dedikleri yerden, 29 devrimciyi “uçurtmuştu”. Hiçbir şey devrimci yaratıcılığın üstünde değildir.

 – Firar eylemi süresince başınızdan geçen ilginç bulduğunuz olgular varsa, anlatır mısınız? Mutlaka ilginç anılarınız olmuştur?

 – Tabi ki bu süreçte birçok ilginç olayla karşılaştım. Bunları teker teker anlatmak zaman alır. Ama bunlardan bir tanesini anlatayım. Eylemi hayata geçireceğimiz gün, genel koğuş araması vardı. Bulunduğum koğuşa cezaevi müdürü, 2. müdür ve serbaş gardiyanlar gelmişti. Cezaevi müdürü olan Cabbar Özer kendine güvenen ve akıllı olduğuna inanan bir insandı. Dönem dönem olası bir girişimden haberdar olmak için açığımızı yakalamaya çalışırdı. O günde benzeri bir girişimi oldu. Attığı birkaç zarftan sonra “Ben burada olduğum sürece size firar ettirmem” diye başlayıp, bu konuda yaratıcılığını anlatmaya başladı. Kendisine; “kendi yaratıcılığınla devrimcilerin yaratıcılığını aynı düzeyde görme. Bizlerde kavga tutkusu oldukça senin yaratıcılığın beş para etmez” dedim. İnatlaşmaya devam edince “sen ne türlü önlemler alırsan al, bizleri engelleyecek bir önlem yaratamazsın. Yanılmadığımı göreceksin” dedim ve bunu pratiğimizle kanıtladık.

 -Dışarı çıktığınızda herhangi ilginç olayla karşılaştınız mı?

 -Çıktığımızın 2. günü bir yoldaşla gezerken bir polis kontrolüne denk geldik. Uzun zamandır böyle bir olayla karşılaşmadığım ve firar nedeniyle arandığım için önce heyecanlıydım. Yanımdaki yoldaş “hayrola bir durum mu var?” diye sorunca polis “cezaevinde yine firar olmuş. Onları arıyoruz” dedi. Bu arada ben kimliğimi uzatmıştım. Uzun uzun inceledi. Ben “herhalde anladı” diye düşünmeye başladığım bir anda “ortalıkta fazla dolaşıp, başınıza iş almayın” deyip kimliğimi tekrar bana uzattı.

-Yeniden cezaevine dönelim. Biliyorsunuz şu anda cezaevinde direnişler ve açlık grevleri sürüyor. Sen cezaevindeyken cezaevi koşulları nasıldı?

 Cezaevinde bulunduğum dönem, uzun süreli can bedeli mücadelelerle kazanılmış hakların korunduğu ve ilerletilmeye çalışıldığı bir dönemde Bayrampaşa cezaevindeki siyasi tutsaklar, diğer cezaevlerine oranla daha geniş haklara sahipti. Bunun nedeni İstanbul cezaevlerinin direnişçi bir geleneğe sahip olmasıdır. Ayrıca İstanbul cezaevlerindeki direnişlerin, kamuoyuyla daha erken kucaklaşabilmesi de bir etkendir. Tabii bunlardan her şey güllük gülistanlıktı” dediğim anlaşılmasın. Cezaevinde bulunduğum süre içerisinde defalarca haklarımızı korumak ya da yeni haklar kazanmak için uzun süreli açlık grevleri ve direnişlere başlamak durumunda kaldık.

 -Çalınan özgürlüğünüzü, yeniden kendi ellerinizle aldınız. Yaşam sizden ne bekliyor ya da siz yaşamdan ne bekliyorsunuz?

 Halkımız üzerindeki zulmün katmerleşerek arttığı, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinin boyutlandığı, her şeyden önemlisi de Partimiz TKP/ML önderliğindeki gerilla savaşının geliştiği bir dönemde yaşamın biz devrimcilerden neler beklediği açıktır. Bugün yaşam bizden, komprador patron-ağa devlerine karşı sürdürdüğümüz savaşı geliştirmemizi zulmün karanlık ellerini parçalamamızı istiyor. Yaşamın bizden beklediği bu istemleri yerine getirmek için firar ettim. 2,5 yıldır ayrı kaldığım silahımı kavrayıp, Partimiz TKP/ML’nin yol göstericiliğinde, bu istemleri yerine getirmeye hazırım. Yaşamdan beklediğim budur. Cezaevindeki yoldaşlarımı ve devrimci dostlarımı da dışarıdan selamlamak istiyorum ve onlardan yeni firarlar beklediğimi, bunu yaratacaklarına inandığımı söylemek istiyorum.