5 Mart 1953 – Gerçek ismi Josef Visarionoviç Çuğaşvili olan Stalin, 21 Aralık 1879’da Gürcistan’da doğdu. Yoksul köylü bir aileden gelen annesi ve babasının ısrarı ile Tiflis’te Rus Ortodoks Katolik Kilisesi’ne papaz yetiştiren bir din okuluna yerleştirildi. Stalin’in ilk devrimci düşüncelere yöneldiği yıllar okuduğu Ortodoks din okulundaki dönemdir. Bu dönemde Marksist kitaplara yoğunlaşmasıyla devrimci düşüncelerini bilimsel bir rotaya sokmuştur. Siyasal faaliyetlerinden kaynaklı okuldan atılmasıyla profesyonel bir devrimci olma yolunda adımlarını atmaya başladı.
1901 yılı sonunda RSDİP’in Tiflis Komitesi üyesi olarak Batum’daki fabrika işçileri arasında yerini alıp, propagandacı olarak burada 3 yıl faaliyet yürüttü. Artık pratik bir savaşçı olarak çelikleşmiş bir yerel liderdi Stalin.
Parti içindeki Menşevik-Bolşevik ayrışımında Lenin’in yanında yer almış; 1912’de RSDİP’in MK’sına girdikten sonra Pravda’nın çıkışına önderlik etmiş ve yayın yönetmenliğini yapmıştır.
1913-1917 yılları arasında sürgün olan Stalin’in Ekim Devriminin gerçekleşmesindeki emeğinin önemi reddedilemez niteliktedir. Parti’nin 1922’deki 2. Kongresinde MK Sekreterliğine seçilmiş, Lenin’in ölümünden sonra 1924’te toplanan Parti Kongresinde Genel Sekreterliğe getirilmiştir.
Stalin parti içinde anti-ML düşüncelerle savaşırken başta Troçki, Buharin olmak üzere birçok hainle kıyasıya mücadele etmiştir. Stalin yoldaşın önderliğinde 1914’te Alman Faşizmine karşı büyük bir direniş gerçekleştirilmiştir. Sovyetler Birliği’ne de saldıran Nazi işgalcileri Moskova önlerine kadar gelmiş ama sokak sokak çatışmaları ve sonuçta milyonlarca Sovyet vatandaşının yaşamlarıyla ödediği bedelle faşizm geriletilmiş; 1945’de Kızıl Ordu’nun Berlin’e girmesiyle de büyük bir yenilgi almıştır.
Stalin yoldaş özellikle Ulusal Sorun ve Sömürge Sorununa yönelik tespitleriyle ML teoriyi zenginleştirerek sosyalizm biliminin ustalarından biri olarak tarihteki yerini almıştır. Ulusal soruna yaklaşımına kısaca değinecek olursak;
“Ulus, tarihi olarak oluşmuş; dil, toprak, iktisadi yaşantı birliği ve kültür birliğinde ifadesini bulan ruhi şekillenme birliği temelinde oluşmuş istikrarlı bir insan topluluğudur” diyerek ulusun tanımı noktasındaki kargaşaya son vermiştir. Uluslararası mücadelenin egemen uluslar ile ezilen uluslar arasında başladığını, Ulusal hareketin başlamasında burjuvazinin baş aktör olduğunu söyleyerek, burjuvazinin temel sorununun pazar sorunu olduğunu ancak sorunun bununla bitmediğini, savaşımın bir süre sonra iktisadi alandan siyasi alana kaydığını belirtmiştir.
Burjuvazinin proletaryayı, ulusal harekete çekmeyi başarabileceği; bu yönüyle ulusal mücadelenin tüm halkın mücadelesi gibi görüneceğini ancak özünde burjuvazinin yararına bir mücadele olduğuna vurgu yapmıştır.
“Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesi sosyalizm mücadelesinde bir araç olarak kullanılmalı ve sosyalizmin ilkelerine tabi olmalıdır” diyerek insanın insan tarafından sömürülmesi temeline dayanan bir sistemin ulusal sorunu çözemeyeceğini belirtmiştir. Ulusal sorunun çözümünün devrimde yani sosyalist sistemde olduğunu söyleyen Stalin, “Orada kapitalizm kampında, ulusal düşmanlık ve eşitsizlik, sömürgeci kölelik ve şovenizm, ulusal baskı ve programlar emperyalist canavarlıklar ve savaşlardan başka bir şey yok” diyerek ezilen ulusların kurtuluş meşalesini yakmıştır.
Stalin yoldaşın Parti içindeki mücadelesine baktığımızda Troçki’den bahsetmemek mümkün değildir.
Daha ilk başlarda; Lenin ve Stalin devrime hangi sınıfın önderlik edeceği sorununda Troçki ve yandaşlarına karşı çıkmışlardı. İktidarın ele geçirilmesinden sonra Lenin ve Stalin kararlılıkla Almanya ile Brest-Litovsk barış anlaşmasının imzalanmasını savundular. Troçki ise Sovyet hükümetinin savaşacak silahının kalmadığı bir dönemde “ne savaş ne barış” anlayışıyla, devrimci savaş anlayışı arasında yalpaladı durdu.
Troçki’nin bütün sorunlardaki fikirleri değerlendirildiğinde Onun ML’ye dayatmaya çalıştığı bozguncu ve teslimiyetçi anlayışlar görülürken, Stalin’in onunla tavizsiz mücadelesinin anlamı da anlaşılır.
Yarattığı değerlerle tüm dünya halklarına, ezilen uluslara büyük bir miras bırakan Josef Stalin, 5 Mart 1953’te ani bir beyin kanaması ile Moskova’da yaşamını yitirdi. En önemli eserlerinden birkaçı şunlardır:
Leninizmin İlkeleri, Leninizmin Sorunları, Marksizm ve Dil Üzerine, Anarşizm mi Sosyalizm mi?, Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm, Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, Muhalefet Üzerine…