Home » Dilek Polat’ı ailesi anlatıyor

Dilek Polat’ı ailesi anlatıyor

“Ben de ölürüm onun gittiği yolda… ”

TİKKO komutanlarından 1972 Dersim Hozat doğumlu Perihan Dilek Polat (Ayfer) 7 Nisan 2006 tarihinde Ordu’da üzerindeki bombanın kazayla patlaması sonucu şehit düştü. Cenazesi Ordu’dan alıp İstanbul’a getirildikten sonra Gazi Cemevi’nde düzenlenen bir törenle toprağa verilen Dilek Polat’ın abisi, annesi ve babası ile Dilek yoldaşın geçmişi üzerine sohbet ettik. Geçmişinde de örnek bir insan olan Dilek’in her zaman içinde dağlara özlem duyduğunu, bir gün mutlaka dağlara çıkmak istediğini söyleyen ailesi cenazeyi kabul etmeyen Yenibosna ve Zeytinburnu Cemevlerine olan tepkilerini de dile getirdiler.

Dilek Polat'ın ailesi

Dilek Polat’ın ailesi

Bize Dilek’i anlatır mısınız?

Metin Polat (abisi): Biz Dersim’in Hozat ilçesinin Dikenli (Xaçelî) köyündeniz. Yoksul bir Kürt Alevi ailesiydik. Altı kardeşiz. 1974 yılında babam yurt dışına gitti. Biz köyde kaldık. On sene sonra annem ve kardeşlerim de yurtdışına gitti. Ancak biz üç büyük kardeş Türkiye’de kaldık. 1980’li yıllarda Elazığ’a taşındık. Ben Elazığ’da liseye devam ettim. Dilek, ilkokul ve ortaokulu Elazığ’da okudu. 89 yılında Dilek ve di- ğer kardeşlerim Almanya’ya gitti. Dilek, Almanya’da 2 sene okula devam etti. Ancak Almanya’da kalmak istemedi. Oradaki yaşamı benimseyemedi ve geri döndü. Zaten kendi halkına, köyüne, dağları- na özlem duyuyordu hep. Lise 1’i ‹zmir’de okudu. Sonra liseyi Elazığ’da tamamladı. 93 yılında da Dokuz Eylül Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazandı. ‘99 yılına kadar da ‹zmir’de öğrenciydi. ‘99 yılından sonra da gerillaya katılmış.

Dilek’te ön plana çıkan özellikler nelerdi?

  1. Polat: Dilek’i tanıyan herkes şunu bilirdi, zaten bütün devrimci arkadaşlarında da vardı bu özellikler. Coşku dolu, sevgi dolu, pırıl pırıl, cana yakın, fedakar, herkesin acısını paylaşan, herkesin yanında olmaya çalışan bir insandı O.

Devrimci olmasını hangi koşullar etkiledi?

  1. Polat: Bizim köyümüz zaten gerilla faaliyetinin yürütüldüğü bir bölgedeydi. Biz hepimiz küçüklüğümüzden beri gerilla faaliyetinin yürütüldüğü yerlerdeydik. O bölgenin çocuklarıyız. Doğal olarak devrimci mücadeleden etkilenmiştik. Dilek’in etkilenmesi de köyde başlıyor zaten. Daha sonraki okul hayatında da devam ediyor.

Gerillaya katıldığını nasıl haber aldınız?

  1. Polat: Bize gerillaya katılacağını söylememişti. Haberimiz yoktu, ancak devrimci olduğunu, devrimci faaliyet yürütmek istediğini biliyorduk. Ancak gerillaya katıldığını daha sonra öğrendik.

Buradan yoldaşlarına, dostlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı?

  1. Polat: Yoldaşları, dostları, halkımız bizi yalnız bırakmadı. Çok coşkulu bir cenaze töreniyle O’nu toprağa verdik. Herkese teşekkür ediyorum. Böylesi anlarda, insanın yüreği yandığı için fazlabir şey ifade edemiyorum.

Annesi: Ne diyeyim ki. Ben kızımın yolunu onun kadar benimsemiştim. Ailemiz de onun düşüncelerine sempati duyuyordu. Çok eskilerden beri onların yanındaydım. Ben onların yoluna hep saygı duydum. Yoldaşlarından da memnunum, hepsinden razıyım. Ben yurtdışında her ne kadar uzaklaşmış olsam da hep kızımın yolundaydım. Saygı duyuyorum yavruma. Yavrum kötü bir şey yapmadı ki. Gururuyla gitti, nazlılığıyla, güzelliğiyle, devrimciliğiyle gitti. Benim kızım şerefiyle, namusuyla, vicdanıyla öldü. Halkı için yürüdü. Ne diyeyim başka. Onun yolundan memnunum. Her şeyine saygı duyuyorum. Size de teşekkür ediyorum. Benim yaram çok ağırdır, ne diyeceğimi de bilmiyorum başka. Elimden gelse onun bayrağını alıp yine taşırım. Kurban olurum yoluna yolağına. Ben de ölürüm onun gittiği yolda.

Babası: Kendi halkı, kendi davası için bu mücadele veriyorlar. “Terörist” sayılıyorlar. Camiler kabul etmese olabilirdi, ama cemevleri kabul etmediği için Aleviliğimizden utandık biz. Alevilik namına kabul etmediği için, çünkü sadece devrimcilerin sayesinde Cemevleri kuruldu. Bedeller ödendi, cemevleri kuruldu. fiimdi devrimcileri içeri almıyorlar. Bizim en büyük acımız budur. Kimdir bunlar, bizim çocuğumuzdur, öbürünün çocuğudur. Yabancı değildir. Ben kınıyorum bunu. Çünkü devletle işbirliği yapmışlar, cenazeleri içeri almıyorlar. Biz Ordu’dan buraya kadar hiçbir engelle karşılaşmadan getirdik cenazemizi, ancak burada cemevleri bize engel koydular. Kınıyorum ben bunu. Cemevlerinin kurulması için bedel ödeyen devrimcileri içeri almayanlar Alevi de- ğildir, kendisine Aleviyim demesin. Ben yavruma ne diyeyim ki? Halkı için yaşadı, halkı için öldü…

Dileğime…

Kardelen çiçeğim, kırmızı gülüm, çok yoğun duygular yaşıyorum… Nasıl anlatayım hasretim seni… Ölüm haberini aldığımızda, yüreğimin derinliklerinde sessiz bir fırtına koptu. Bütün bedenimi acı bir sızı kapladı. Gözyaşlarımı yüreğime akıtarak ne yapmam gerektiğini düşünmeye başladım. Aynı günün sabahı Ordu’ya doğru yola çıktık. Gece saat 01:00’e doğru Ordu’ya vardık. O gece Ordu’ya yağmur yağıyordu. Islak ve sessiz bir gece şehrin üzerine çökmüştü. O nazlı bedeninin Ordu Devlet Hastanesi morgunda olduğunu öğrendiğimiz için doğrudan hastaneye gittik. Bizi bir süre beklettikten sonra Emniyet’e haber verdiler. Oradan Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldük. Terörle Mücadele fiubesi’nde sorgulamalar yapılıp ifadelerimiz alınırken, kullandığın kimlik üzerindeki resmini ve bize gösterilen diğer resimleri teşhis ettikten sonra Savcılık onayıyla tekrar hastahane morguna götürüldük. O soğuk morgtaki bedenini gördüğümüzde yüreklerimiz tutuştu, acının, öfkenin, hüznün ateşi bedenlerimizi sardı. O fidan boyun ağır yaralar almıştı. Seni o hale getiren bombaların ateşi ve sende yarattığı acıyı, sen nasıl yaşamışsan biz de bir o kadar yüreğimizde ve bedenimizde hissettik. O acı ve ateş bizi de yaktı. Gerekli resmi işlemler yapıldıktan sonra o nazlı bedenini tabuta yerleştirerek ‹stanbul’a doğru yola çıktık. Bütün bir yol boyunca başımı tabutuna dayayarak geldim. Derin hayallere daldım. Çocukluğun bir film şeridi gibi gözlerimin önünden akmaya başladı, yaşamının hiçbir karesini atlamamaya çalışarak gecenin karanlığına bakarak o film şeridini seyrettim. Daha köyde çocukken ağaçların en tepesine, kayaların en doruğuna çıkıp aşağı inemezdin. Sonra kızarak gelip seni aşağıya indirirdik. Demek ki dağlara ve zirvelere olan tutkun ta o yaşlarda başlamış. O zirvelere sevdalıydın ki, öyle yaşayıp öyle öldün. Demek ki o zirvelerden ancak benim cesedim iner demeye kararlıydın. ‹stanbul’a vardığımızda, eğer annem ve babamın talebi olursa cenazeyi memlekete götürebileceğimizi düşünerek, Yenibosna Cemevi’ni belirlemiştik seni uğurlamak için. Zaten yol boyunca polis ekipleri araçlarımızı takip etmişlerdi. Yenibosna Cemevi’ne vardığımızda seni kabul etmeyeceklerini öğrendik. Adeta Alevi olduğumuzdan utanç duymaya başladım ve kelimenin tam anlamıyla şok olduk. Çünkü Ordu’ya gidip senin nazlı bedenini alıp ‹stanbul’a gelinceye kadar belirgin bir engellemeyle karşılaşmadık. Ordu’da adeta bir an önce “alıp gidin” telaşı içindeydiler. O havayla işlemlerimizi çok hızlı yaptılar. Yenibosna Cemevi yöneticileriyle görüştüğümüzde “morgumuz bozuk” vb. gerekçeler öne sürdüler. Ancak yöneticilerin odalarındaki ve diğer hatlardaki, bahçedeki polis yoğunluğundan polisin istemleri doğ- rultusunda hareket ettiklerini anladık. Bir süre ayaküstü tartışmalardan sonra bu kez yakınlardaki Zeytinburnu Cemevi’ne yöneldik. Ancak yoldayken orada da benzer sorunlarla karşılaşacağımızı öğrendik. Bu zihniyetteki cemevlerini şiddetle kı- nıyorum. Onların Alevi toplumunu temsil etmediklerine ve edemeyeceklerine inanı- yorum. Bu aşamadan sonra, daha önce hazırlık dahi yapıldığını öğrendiğimiz Gazi Mahallesi Cemevi’ne hareket ettik. Mazlum, yoksul ve fedekar halkımızın yaşadığı bu mahalledeki Cemevi’ne vardığımızda halkımı- zın, dostlarımızın sıcaklığı ve ayrıca Cemevi’nin sahiplenici tavrı, acımızı biraz dindirdi. Gazi Mahallesi’ndeki dostlarımız ve halkımız seni bağrına bastı. O gece o nazlı bedenin tertemiz yıkandı ve sarıldı. O akşam ailece seni Cebeci Mezarlığı’na kaldırmayı kararlaştırdık. Sabahleyin yoldaşlarının, dostlarımı- zın ve halkımızın hazırladığı görkemli bir cenaze töreniyle seni toprağa verdik. Cemevi bahçesindeki törenden sonra zılgıtlar, sloganlar ve marşlar eşliğindeki bir yürüyüşle seni omuzlarımızda taşıyarak mezarlığa götürüp ölümsüzlüğe uğurladık. Mezarlık alanı pankartlar ve karanfillerle süslendi. Cenaze törenine polis müdahalesi olmadı. Buradan çıkarılması gereken sonuç şudur; eğer cenaze törenlerine polis müdahale etmezse demek ki hiçbir olay olmuyor. Oysa cemevlerine polis olay çıkar baskısı yapıyor, cemevleri yöneticileri bu konuda duyarlı olmalıdır. Görüldüğü gibi müdahale olmazsa, herhangi bir problem yaşanmıyor. Halk kendi evlatlarının cenazelerine sahip çıkmaya devam etmelidir. Cenaze kaldırmak, alevi inancına göre de bütün diğer inançlara göre de kutsaldır. Acı ve öfkemiz büyük. Ağır bedeller ödüyoruz. Çocuklarımızın, kardeşlerimizin cesetleri kah dağ başlarında, kah so- ğuk morglarda kucaklarımıza konuluyor. Dileğim, kardelen çiçeğim, feda duygusu çok yüce bir duygudur. Sen bu mazlum halk için kendini feda ettin. Acın yüreklerimizi dağlasa da kendi inançların uğruna ölümü seve seve göğüslemişsin. Mao Zedung’a ait olduğunu bildiğim belki bir Çin atasözü de olabilir: “Ölümler vardır, kuş tüyünden hafif, ölümler vardır Tay dağından yüce…” sözünü anımsadım. İşte sen Tay dağından daha yüce bir ölümü seçmişsin. Kendi geleceğini, gençli- ğini, bu halkın çıkarları ve geleceği için feda etmişsin. Bizler ve seni tanıyan herkes, seni halka olan sevginle, dostluğa, dayanışmaya, paylaşmaya olan tutkunla, her zaman gülen yüzünle ve coşkunla hatırlayacaktır. Biz seni ölmüş kabul etmiyoruz. Sen bizim yüreğimizde nazlı bir bahar çiçeği gibi yaşamaya devam edeceksin. Seni gözyaşlarımızla sulayıp kurumana izin vermeyeceğiz. Güle güle kardelen çiçeğim, kırmızı gülüm. Selam olsun ülkemizin bağımsızlığı için, mazlum halkımızın geleceği için kendini feda edenlere! Selam olsun bütün mazlum halkların onurlu bir yaşam sürmesi için kendini feda edenlere! Selam olsun bütün devrim şehitlerine! Ağabeyin Metin Polat-16 Nisan 2006